EROL ŞAT
Esekapı kedileri biraz hayranlıkla, biraz da hüzünle hatırlıyorlar 1972-3 mevsiminde kavuniçi kahverengi formayı ıslatan Erol Şat abilerini. Hayranlıkla hatırlıyorlar çünkü yüzmeden sutopuna, futbola kadar yığınla sporu hakkını vererek yapabilmiş biri Şat. Güçlü fiziğiyle, atletikliğiyle. Çok sert futboluyla başarılı bir savunmacı, yakışıklı bir cengaver görünümüyle de kızların rüyalarını süslemiş haşin bir genç; hala hatırlarda yaşayan, hiç unutulmayan.
Esekapı kedilerinin hüznü ise Şat’ın farklı nedenlerle daha iyi yerlere gelememesinden kaynaklanıyor. Şat’ın büyük bir takımın formasını giyememesinden, futbol yaşantısını ulusal takım formasıyla taçlandıramamasından.
Şat 15 Temmuz 1945 doğumlu, Fatih’in Uzunyusuf semtinden. Anne Hatice ev hanımı, baba Hüseyin tornacı. Ailenin tek çocuğu. Okul hayatı kısa ve öz olmuş, Uzunyusuf İlkokulu.
Futbola mahalle arasında başlamış. Kale dışında top koştururmuş mahallenin veletleriyle. Sonra lisansiye olduğu, amatör kümenin köklü takımı Güzelhisar’a gelmiş. On yedi yaşındaymış o günlerde. Zeki Temizer, Beşiktaş’lı Cevat, daha sonra İsviçre’nin yolunu tutan Ahmet, Feriköy’lü Sarı Ahmet, PTT’li Enver, Davutpaşa’nın unutulmaz kesicisi İbrahim Akan takım arkadaşlarıymış. İki sene bu formayı ıslatmış.
Şat’ın Güzelhisar anıları arasında, oynanan bir şöhretler maçının yeri büyük. Solbek olarak görev aldığı karşılaşmada Cimbomlu milli sağaçık Yılmaz Gökdel’e adım attırmamış çünkü.
Kendisini bu günlerde izleyen Konyasporlu idareciler aklını çelmişler genç topçunun ve Mevlana’nın kentine götürmeyi başarmışlar. Henüz ikinci küme kurulmamış, amatör kümede yer alıyor Konyaspor. İki yıl amatör olarak emek vermiş Şat. Türkiye şampiyonasında başarılı sonuçlar alan ekibin güçlü solbeki olmuş.
Erol Şat’ın bir sonraki durağı Kayseri Havagücü. Askeri takımmış ama sivil oyunculara da yer verebiliyormuş kurallar gereği. Şat burada da Ordu milli takımıyla yapılan hazırlık maçını unutamıyor. Dönemin yıldız golcüsü Güven Önüt’ü kilitlemiş çünkü. Nefes aldırmamış.
1966-8 yılları arası askerlik günleri. Acemilik Kütahya, usta birliği İzmir ve Konya. Askerlik günlerinde tam Altay ile anlaşırken Konya Havagücü’ne gitmesi işleri bozmuş. Yaşamının belki de kırılma noktalarından biri bu.
Askerlik günleri arasında Konya’da katıldığı yüzme ve sutopu karşılaşmaları önemli. Birliğe geldiğinde, havuzda gördüğü asker sporcular için, Bunlar yüzmüyor sadece suda kendilerini ıslatıyorlar, demiş Şat. Serinlemek için kulaç atıyorlar, diye eklemiş. Komutanlar şaşırmışlar haliyle. Sonra genç topçu suya girip de yüzdüğünde, kronometre tutulmuş. Sonuç şaşkınlık verici olmuş, böylece Şat yüzme ve sutopu takımının değişmezi haline gelmiş, Türkiye şampiyonalarında birlik takımını temsil etmiş.
1968 yılında terhis olup İstanbul’a döndüğünde futboldan soğuduğunu söylüyor Şat. Nedeni bulanık. Soğuyor işte. Bir yıl top oynamadığını belirtiyor. Ama yeri gelmişken söyleyeyim: Şat hayatını küçük yaşlardan itibaren hep matbaacılıkla kazanıyor. Futbol amatörce yapılan bir uğraş onun için.
1969 yılında amatör takımlardan Kadırga istiyor kendisini. İki yıl geçiyor bu köklü kulüpte. 1970-1 mevsiminde Şat’ı Kastamonuspor’da buluyoruz. Büyük santrfor Ergin Külçeli ile birlikte terliyorlar kırmızı siyah forma için.
1971-2 mevsimi Davutpaşa’da geçiyor. Müfit Değer başkanın oğlu, duran topların büyük ustası, raket ayaklı Cumhur Değer bu transferde işlev görüyor ısrarcı tutumuyla. Ortanca oğul Çukurbostan’da yapılan maçlardan tanıyor sert savunmacıyı.
1972-3 mevsimi Eyüp’te görüyoruz Erol Şat’ı. İlk idmana çıktığında, yöneticilere dönüp, her zamanki dobralığıyla, Bu takım yaramaz, küme düşer, diyor. Bu anısını unutamıyor hiç. Sene içinde ekibe birkaç takviye de yapılsa Eyüp sene sonunda amatör kümenin yolunu tutanlardan biri. Davutpaşa ile el ele, düşen dört takım arasında.
Bu günlerden başka bir anı da Davutpaşa maçından. Bizim savunmacı Reyhan Günermengi’nin maç sırasında ettiği sözlere Şat’ın kafası bozulduğu için maç çıkışı kavga ediyorlar.
O sene Şat’ı izleyen Beşiktaş teklif yapıyor. Ama nedense bu da olmuyor. Kahpe felek. Eyüp ile küme düştükleri gün Şat geleneksel öfkesiyle pabuçlarını tutup stad dışına fırlatıyor ve futbolu bırakmaya karar veriyor. Ama deneyimli antrenör İlhan Draghor onu kararından caydırmayı başarıyor. Altınok kulübünü çalıştırıyor o sırada tecrübeli hoca. Çok ısrar ediyor. 1974-5 mevsimi böylece birinci amatör kümede geçiyor. Ama Şat için Perşembe Çukurbostan mesaisi hep sürüyor.
Şat futbolu bırakınca antrenörlük diplomasını arkadaşı Yaşar Yıldız ile birlikte alıyor. Kurs senesi 1982. B diploması. Çalıştırıcılık yapıyor ama tat alamadığını söylüyor yapmış olduğu çalıştırıcılıktan. Bu nedenle üstüne düşmüyor teknik adamlığın, bırakıyor.
Şat’ın iş yaşamı çok erken başlıyor, hemen altmışlı yılların başında. Mesleği matbaacılık. Davutpaşa Caddesi’nde, Alman İlaç’ın tam karşısındaymış iş yeri. Müdürü de eski İstanbulspor kalecisi Sabih. Genç oyuncu Konyaspor’a gitmeyi kafasına koyduğunda, onu caydırmak için çok uğraşmış ama başarılı olamamış.
Şat futbolculuk uğraşı sırasında matbaa işlerine zaman zaman ara vermiş ama yetmişlerin ilerleyen yıllarında topu bıraktığında yine dönmüş mesleğine. Bu kez Gedikpaşa’da, kendisine ait bir iş yeri kurmuş. Kutu atölyesiymiş. 1981 senesine kadar böyle geçmiş. Sonra bir başka on yıl da farklı ticari etkinliklerle sürmüş. Esnaflık, lokantacılık filan. Sonra emekli olmuş.
Evlilik yaşamı 1976 yılında. Futbolu bıraktığı yıl. Necla hanım ile. Özlen (1976) ile Özge (1994) bu birlikteliğin ürünleri.
Davut Kılıç şöyle anlatıyor Erol Şat’ın topçuluğunu. ‘’İdmanı çok seven bir topçuydu Erol. Disiplinliydi. Çok çalışırdı. Kuvvete dayanan bir savunmacıydı. Gücüyle oynardı. Tam takım oyuncusuydu. Çok sertti ama adama kasıtlı vurduğunu hiç görmedim. İki ayağı da iyiydi. Kafa toplarında ise müthişti. Savunmadan pek ileri gelmezdi. O zamanki antrenörler bunu istemezlerdi çünkü.
En büyük sorunu zor bir çocukluk yaşamış olmasıydı. Annesini erken yaşlarda kaybetmiş, teyzesinin yanında büyümüştü. Bu nedenle iyi ve mutlu bir çocukluk geçirememişti. Daha kötüsü de bu dönemde iyi beslenememiş olmasıydı. Oysa daha iyi beslense, daha da güçlenmiş olur, çok daha iyi yerlere gelebilirdi. Bu nedenle hep bir hırçınlık içinde gördürdüm onu. Aksiydi. Tersleşirdi kolayca.
Lüleburgaz maçı sonrası yaşadığımız olay hala beni gülümsetir. Bir lokantaya gittik. Saat biraz ilerlemiş, lokantada yenecek az şey kalmıştı. Garson kalan yemekleri saydı. Erol çok açtı, karnını iyi doyurmak istiyordu. Oysa garsonun saydıkları hafif yemeklerdi. Pilav var dedi, dolma var, dedi. Erol sinirlendi. Yaw, dolma da pilav değil mi, diye garsonu tersledi.’’
Şat’ın ayırıcı özelliklerinden biri çok zor beğenir olması. Futbolcular konusunda da böyle. Pek futbolcu beğenmiyor. Ama Kadri Aytaç onun için özel bir yer tutuyor. Hem insani yanıyla, hem de futbolcu becerisiyle. Çünkü Aytaç’ın futbolcu kimliği Şat’ınkiyle bire bir örtüşüyor. Ona göre topçu bir mevkinin esiri olmamalı, toplu hücum yapmalı, toplu savunmaya gelmeli, arkadaşının açığını kapamalı, oyun içinde farklı işlevleri yerine getirebilmeli.
Erol Şat kendisini, ‘Asla sert biri değilim, munisim, hatta pamuk gibiyim’’ diye tanımlıyor. Bugüne kadar hayatı Uzunyusuf, Eyüp ve Bahçelievler semtlerinde geçmiş. Sözcü gazetesi okuyor, Ulusal Kanal seyrediyor, müziğin her türlüsünü dinliyor, türkü de, caz da. Gençliğinde aynı semtte (Odabaşı) kaza yaptığı için araba kullanmıyor. Eski topçulardan Eskişehirli Ayhan ile Zonguldaklı Daryal’ı beğeniyor. Gençliğinde birlikte Raj Kapoor ve western filmlerine gittiği Ali Evrey’in Davutpaşa ailesindeki yeri özel onun için. En büyük hobisi ise güvercin ve kafes kuşları beslemek. Çocukluğundan beri yapıyor bunu. Büyük bir hayvansever.
Ama altını çizmem gerek, herşeyden öte Erol Şat çok bilinçli bir yurttaş. Üçüncü havaalanının İstanbul’un ciğerini yok edeceğini, soluğunu keseceğini, Sinop’a yapılacak nükleer santralın ise bir cinayet olacağını haykırıyor. Türkiye halkının siyaset bilincinin de ne yazık ki çok yetersiz kaldığını üzüntüyle dile getiriyor.