SABAHATTIN KÜÇÜKÇAVDAR
Ellili yılların ikinci yarısı ve altmışlı yılların başlarında, Alipaşa kedileri için Sabahattin Küçükçavdar adı çok şey çağrıştırıyordu elbette. Bugünün tıfıl mırnavları bile cami avlularında uzun ikindiler boyu geyik yaparlarken, ününü yaşlı kuşaklardan işitmiş oldukları ve ‘sarı’ lakabıyla anılan Sabahattin abilerinden hala övgüyle ve hayranlıkla söz eder, onun savunmadaki yeteneklerini, saha ve saha dışındaki efendiliğini, demir doğrama işlerindeki yetkinliğini göklere çıkarmadan edemezler.
Sabahattin Küçükçavdar Davutpaşa ailesinin yakından tanıyıp sevdiği namlı Küçükçavdar biraderlerin yaşça ikinci büyüğü. Namlı dörtlünün öteki üyeleri Eyüp, Hayati ve Necati.
Sabahattin Küçükçavdar Alipaşa doğumlu. 1938 senesinde açmış gözlerini dünyaya. Köken Üsküp. Bir iki yaşlarında gelmiş Türkiye’ye, ailesiyle.
Baba Osman esnaf, anne Bahtiye ev hanımıymış, artık aramızda değiller. Kardeşler toplam yedi. Eyüp (1936), Gülen, Hayati (1947), Necati (1949), Necmi ve Gülay.
Sabahattin abimiz ilkin 24. İlkokul’u bitirmiş, ardından Davutpaşa Ortaokulu’na yazılmış. Ama hayat okulu gözüne çok daha cazip gözükmüş olmalı ki okuldan hemen ayrılıp baba mesleği demir doğramacılık alanında kendini geliştirmeye koyulmuş. Dükkan Kapalıçarşı’daymış.
Sabahattin abimizin futbola başladığı kulüp Fenerbahçe. Ortaokul sıralarıymış, Eyüp abisi elinden tutup götürmüş kendisini sarı lacivertli camiaya. Sonra birinci amatör kümenin güçlü kulübü Langa’da lisansını cebine koymuş. 1953-54 mevsimi. Henüz 15 yaşında ama A takımında bir yer edinmiş hemen.
Solbek, solhaf ve solaçık mevkilerinde top koşturmuş. Langa sonrası Davutpaşa, ardından da, altmışlı yılların ilk yarısında iki sene Karagümrük forması.
Küçükçavdar topçuluğunu şöyle betimliyor. ‘’Çok hırslı bir savunmacıydım. Rakipten hiç ayrılmazdım. Ama kırmızı kart hiç görmedim. Sertliğim hep topa karşıydı. Sağ ayağımı da, sol ayağımı da eşit derecede kullanabilirdim. Ama sol daha kuvvetliydi. Süratliydim de. Asla dandun oynamazdım, tekniğim de yeterliydi.’’
Küçükçavdar altmışlarda demir doğramacılık işinden sıkılıp antikacılığa merak salmış. Çapa’da evine yakın bir yerde açmış dükkanını. On sene kadar uğraşmış yeni işinde.
Evliliği 1963 senesinde, Gülten hanım ile. Nilüfer (1967) ve Yasemin (1980) bu mutlu evliliğin nadide ürünleri. Nilüfer’in tiyatro eğitimi almasını, sanatçı olmasını hiç yadırgamadığını söylüyor. Sinema, tiyatro, edebiyat gibi farklı dallardaki çalışmalarını gururla anıyor. Ablası gibi benzer sanat dallarında etkin olan Yasemin için de durum aynı.
Küçükçavdar seksenlerin ikinci yarısında geçirdiği beyin ameliyatını hayatının kırılma noktası olarak tanımlıyor. Çünkü bedenindeki dengesizliğin başlangıcı bu ameliyat olmuş. Yürüme zorluğu, devinilerindeki kısıtlılık hep bunun sonrasında.
Küçükçavdar kendisini şöyle tanımlıyor. ’’İnsanları çok seviyorum. Sevgi benim yaşamımdaki ana kavram. Hiç kavga etmem. Kavganın ne olduğunu bilmem, çoğu kez savunmada oynamış olmama karşın. Cömert ve yardımseverim. Aile ilişkilerim yakındır, sıcaktır. Duygusal biriyim daha çok.’’
Sabahattin abimiz iyi bir müziksever. Türk Sanat Müziği tutkunu. Ama Gülten hanımın şahane bir sese sahip olmasına karşın, hamamda bile şarkı söylemediğinin altını çiziyor. En sevdiği şarkıcı Sevim Tanürek’miş, en sevdiği şarkı ise Sevemez Kimse Seni (sözler Suat Sayın, müzik Teoman Alpay). Nilüfer annesine çekmiş, diyor tatlı tatlı gülümseyerek.
Bugüne kadar Karagümrük, Cerrahpaşa ve Şehremeni semtlerinde oturmuş. Denizi çok seviyor, yüzüyor, İzmir Foça’da seksenlerden beri bir yazlığı var. Fenerbahçeli. Kahvelerde bayağı mesai harcamış ama kumara hiç bulaşmamış. Tek kötü alışkanlığı ortaokul sıralarında alıştığı cigarası. Hayvanları seviyor. Özellikle Gülten hanım sıkı bir kedici.
Küçükçavdar televoleci profesörlerin aksine Türkiye ekonomisinin olumlu işlemediğini düşünüyor. Eski bir esnaf olarak ekliyor. Hiçbir zaman zaten düzgün değildi, diye.
Usta bir şöför. Altmışlardan beri araba kullanıyormuş, ilk göz ağrısı Austin. Tank şöförlüğü de yapmış askerlik günlerinde. Üniformalı günler 1958 senesiyle 1960 arasında. Ankara Etimesgut, acemilik, Ankara Muhafız Alayı, ustalık. Muhafızgücü takımında yer aldığı sırada ordu milli de olmuş.
Hürriyet gazetesi okuru, Kanal D izlemeyi tercih ediyor, haber izlencelerini özellikle. Nükleer santrallar, Hes’ler, Gezi direnişi konusunda hiç kafa yormadığını söylüyor. Yemek yapmasını bilmiyor, çünkü Gülten hanım şahane bir aşçıymış.
Sabahattin abimizin el becerileri küçük yaşlardan itibaren gelişmiş ama evde hiçbir bozuk nesneye ilkesel olarak elini sürmediğini belirtiyor yine gülümseyerek.